Thursday, July 28, 2011

Bir Ekmek Hikayesi

Nisan 2007'de güzelim Gizem ve kadim dostum Mustafa Mutlutürk ile Antalya'nın yaylalarına birkaç günlük doyulmayacak kadar güzel bir gezi yaptık.Yuva köyünden başladık...



Elmalı'da Mustafa'nın tanıdığı bir kasaba uğrayıp bir kangal sucuk aldık. Kasap bize "lazım olur" deyip 2-3 tane de kebap şişi verdi. Taze ekmeği gideceğimiz yerlerde buluruz deyip başka da birşey almadan yola devam ettik.



İmecik Susuzu'nda durup yufka ekmeği yapanlara konuk olduk. Bu güzel insanlar bize sıcacık ekmekle yeşil zeytin ve tulum peyniri ikram ettiler.



Yolda keçi kıl çadırlarla konmuş bir göçer aileye rastladık. Az durup bir iki fotoğraf çekelim dediğimizde: "vallaha olmaz" dediler, "illaa bi çay"larını içtik.

Selçuklu mezarları

Mustafa Mutlutürk & Gizem Özgören


Mustafa Mutlutürk'ün köyü İslamlar'da bakkaldan iki ekmek aldım, bildiğiniz francala. Belki biri fazla içer diye 4 tane soğuk Coca Cola,  bir-iki de domates aldım.






Yayla yolunda rastladığımız bu çoban neredeyse ağlamaklı yalvararak bize o gece misafir olmamızı istedi. İsrar israr ama kalmadık. Adamcağız dağda tek başına yaşıyormuş. Meğerse bir haftadır hiçbir Allah'ın kuluyla konuşmamış.

Girdev Yaylası



Baranda Yaylası



Baranda Yaylası



Baranda Yaylasına öğlen saatleri vardık. İyice acıkmıştık. Herkes bir taraflara dağılıp kuru ağaç parçaları topladı. Korunaklı bir kaya dibinde ateşi yakıp tezgahı kurduk.


Sucuğu önce tam ortadan bir kestim, kalan 2 parçayı da tam ortalarından kesince 4 parça sucuğumuz oldu.


2 adet ekmeği de ortalarından kesince 4 yarım ekmeğimiz oldu. Sucuklar pişerken yağlarını yarılan ekmeklerin içine sıktım. İnce ince dilimlenmiş domateslerle 4 tane sandöviçimiz oldu. Tam o sırada çıngır çıngır çanları öterek bir koyun sürüsüyle başlarında güleç yüzlü bir delikanlı çoban çıkageldi. Dördüncü sandöviçin ve Coca Cola'nın sahibi işte öylece çıkıvermişti karşımıza:-)

No comments:

Post a Comment